Dünya ve tapanları… Çok gibi gelir kulağa 7 milyar insandan bahsettiğimizde. Oysa tek biri bile gerçek değil. Ne insanlar ne nesneler ne yeryüzü ne evren. Kendimizi bir kum tanesi gibi görürüz evrenin devasa uzaysal uzantısında ve zamanın sonsuzluğunu ifade etmeye çalışan milyarlarla ölçülen zaman çerçevesinde. Oysa ben kişi olarak, beden olarak kum tanesi bile değilim bu illüzyonlar evreninde.
Olmayan bir evrenin içinde ha kum tanesi ha galaksi gibi devasa büyük olmak ne fark eder ki? Hiçbir şey. Bana evrenin sonsuzluğunu, egonun ve kişinin küçüklüğünü anlatmaya çalışan birinin dünyaya ve evrene bakarken temel aldığı gerçekliği anlamak zor değil. O kişi dünyayı, evreni, zamanı ve kendini gerçek yaparak bakar. Yanlış kullanılan bir tevazu ile kişiliğin ve bedenin küçüklüğünü anlatır ama onu asla gerçek dışı ilan etmez. Bu temel bir çelişkidir. Bu bakış, dünyadan kurtulmamamızın sebebidir. Bir yandan dünyaya ve evrene gerçeklik verip diğer yandan onu geçmemiz imkânsız. Dünya ya vardır ya yoktur. Ya biri doğrudur ya diğeri. Bir öğreti ama kendi içinde kendini yalanlarsa, o öğreti kurtuluştan hariç her türlü yanılgıya götürür.
İyi bir spiritüel öğretmen sana senin kum tanesi olduğunu öğretmez. Senin gerçekliğinin Tanrı gibi olduğunu fakat gerçekliğinin bu dünya, evren, galaksiler ve yıldızlar olmadığını anlatır. Çünkü sen gerçekliğinde ne zamanın çocuğusun ne de evrenin. Zaman ve uzay yok! Dünya yok! İnsan yok! Var olan tek gerçeklik, Tanrı gibi olmak. RUH olmak…
Fakat, kendini nesnelerle, öznelerle, ötekileştirmelerle, ölümle ve doğumla ve bedensel inançlarla özdeşleştiren birine nasıl anlatırsın ruh olmayı? Maharaj gibi, Buda gibi, İsa gibi, derim. Ben de onların yolundan ve onlar gibi anlatanların yolundan iz sürüp yazıyorum. Başka dünya önderlerim yok. Fakat yazdıklarımı anlar mı okur, o başka mesele. Bu satırı okurken: “Kadına bak, amma da kibirli! Kendini Tanrı/İlah ve yanılmaz sanıyor,” diye düşünür. İçim içim yazdıklarımdan ötürü bir rahatsızlık hisseder. Hele ki, pek sevdiği şifa uğruna uyguladığı “spiritüel oyuncaklarını” hiç sayarsam. Fakat, esas kibrin, kendini Tanrı Oğlu olarak görmemek olduğunu anlatır Mucizeler Kursu. Çünkü, kendini koskoca bir evrende kum tanesi gibi gören bir insan yükselme, büyüme, özel olma dürtüsünün esiri olur. Küçük olma inancının doğurduğu devasa bir korkunun tutsağı olur. Bu dürtünün ve korkunun prangasında kendince “hakikate hizmet eden” öğretiler ve metotlar geliştirir, ilham kaynağının nereden geldiğine bakmadan. Ne de olsa binlerce “tapan” metodun doğru olduğuna dair bir kanıttır. Bu tür öğretilerle yol alanlar kendilerini madde ve enerji boyutunda habire kıyaslar başkalarıyla. Fakat kıyaslamak egonun niteliğidir. Kendini yükseltme ve hakikat açısından yanılsama olan bir “iyileştirme” çabası egonun niteliğidir. Mucizeler Kursu şifa konusunda had safhada tavizsizdir. Dünyanın şifa adına sunduğu yolların gerçek olmadığını, başka illüzyonlara yol açan illüzyonlar olduğunu vurgular. Mucizeler Kursu’nu gerçekten ciddi bir şekilde uygulayan kişi, ona bütünüyle inanmayı seçen bir öğrenci, bazı illüzyonlar diğerlerinden daha iyidir diye inanç besleyemez. Mucizeler Kursu bu denli tavizsiz bir yoldur, insan zihnini her şeyden boşaltmaya götüren bir arınma sürecidir. Bir yandan dünya ve evren ve beden yok derken, aynı anda “ben bir kum tanesiyim” demek, kendi ebedi ve sonsuz gerçekliğini yalanlamaktır.
“Ben’im” sonsuzluğum, değişmezliğim ve ebediyetim dünyanın sunduğu ifadelerle, açıklamalarla, öğretilerle ne tanımlanabilir ne de hakikate yol açabilir. Hakikat sadece bilinebilir. İnsan algı mahlukatı olduğundan hakikati ancak deneyimleyerek bilebilir. Bu nedenle “Ben” tek gerçektir diye öğretir İsa Mucizeler Kursu’nda. Dünyayı ve insan görüntüsünü yapan zihnin bağlı olduğu yanılgılar deryasından kurtulması için zihinsel dönüşüm sunar. Dönüşüm için gerçekten, en azından başlarda, efor sarfetmemiz gerek. Laylaylom diyerek bir yanılgı dalından diğer bir yanılgı dalına atlarsak, elde ettiğimiz sonuçlar da laylaylom olur. Anlamsız ve boş uğraşlar. Kısır bir döngü.
Kolay değil elbet, şıkır şıkır bir öğretinin ayartmasına kapılmaktan kendini korumak. Ne de olsa binlerce kişi senin gibi o öğretinin peşinde mutlu zıp zıplamalarla, birbirlerine sevgiyi ve “bir aile olmayı” anlatırken ya iyileştiğini sanıyor ya da özel bir spiritüel öğretmen olduğuna inanıyor. Bu iyileşmeye veya öğretmenliğe ulaşmak için yüksek ücretler ödüyorlar. Ödesinler bakalım. Ne de olsa egonun sunduğu her şeyin bir bedeli vardır bu dünyada. Bedel ne kadar yüksek ise o kadar değerli olmalıdır, değil mi?
Hani, ben karşı değilim faydalı olan şeyleri kendi dönüşüm yolunda kullanmaya. En azından ilk başlarda, zihnimiz hastalık, ölüm ve ayrılık düşünceleriyle tıka basa doluyken bazılarımız için kimi “dünya metodu” veya “öğretisi” geçici olarak fayda sağlamakta. Çünkü spiritüel yolun başında kişi ne içindeki kutsal rehberiyle iletişim içindedir ne de gerçekten bir şey anlıyordur. Bunu Mucizeler Kursu belirtir. Bu tür dünyevi tedavilere İsa “maji” der. Onları kullanmayı yasaklamaz, fakat “kurs öğrencisi olarak onların gerçek olmadığını kabul et” der. Ancak, hanginiz herhangi bir metodu uygularken ve “şifa” diye tanımladığınız “semptomların giderilmesini” gözlemlerken: “Tüm bu olanlar ve kullandığım tedavi gerçek değil,” diye düşünür? Bunu her biriniz kendiniz için sorgulayın. Çünkü, hakikat yolu ikilik yolu değildir. Ya birine ya diğerine ya hakiki olana ya illüzyona inanabilirsin ama asla ikisi beraber olmaz diye bir ilke var. Bu ilke Tanrısal bir yasadır ve değişmez.
Sevgi, sevgiyi unutmuş olan çocuklarını çağırırken onlar tarafından sevgi olarak algılanmaz. Yoksa neden zamanında İsa’yı çarmıha gerdirdiler dinci alimler ve otoriteler, değil mi? Çünkü o dindar alim ve otoriteler hakikatin değil egonun dininde görevlilerdi. Fakat bunu kendileri bilmiyordu. İsa biliyordu gerçeği ve ifşa ettiğinde doğruyu, ölüm fetvası verildi hakkında. Ego, hakikat elçisini öldürmeli kendisi “gerçek” kalabilmek için. Ee, bunu sağlayan egoya tapanlar ordusu da dünyada çoğunlukta. Mucizeler Kursu öğrencisini bir nevi bu çoğunluğun içinden çekip çıkartıyor ve dünyada “yalnızlaşan” gibi görünen öğrenci hakikatte Tanrı’ya ve bütünlüğe kavuşuyor. Sen hangisini seçersin sevgili kardeşim? Hakikatin izinde yürüyen hem yanar hem yakar.
İsa, Yuhanna İncilinde: “Dünyada sıkıntınız olacak. Ama cesur olun, ben dünyayı yendim!” der. Sen de cesur ol ve dön yüzünü doğruya dünyaya sırt çevirerek.
Mucizeler Kursu Ders 128’de şöyle yazar:
Burada değer verdiğin her şey, seni dünyaya bağlayan bir zincirden başka bir şey değildir ve bunun dışında başka hiçbir sonuca hizmet etmez. Çünkü her şey, onda farklı bir amaç görene kadar senin ona verdiğin amaca hizmet etmelidir. Bu dünyanın içerdiği ve senin zihnine lâyık olan tek amaç, olmadığı yerde umudu algılamakla oyalanmadan onu geçmendir. Daha fazla aldanmana izin verme. Gördüğün dünya istediğin hiçbir şeye sahip değil.
Bengü Aydoğdu