Mucizeler Kursu’nun entelektüel ve ateist bir kadın tarafından kaleme alınmasını bazı okurlar tuhaf bulurlar. Neden özellikle tanrıya inanmayan, kariyerine düşkün ve bilimi ve kanıtlarını her şeyden üstün tutan Helen Schucman içsel bir dikte deneyimledi? Bunun için kendini spritüel yolda kanıtlamış bir usta seçilseydi daha etkili ve inandırıcı olmaz mıydı?
Gerçekten ilk bakışta akıllı gibi görünen sorular bunlar. Egoya göre akıllı. Öncelikle birkaç soru da ben sorayım.
1: Kim kimi seçmiş içsel dikte vermek için?
2: İçsel dikteyi veren kimdir?
3: Spritüel yolda kendini kanıtlamak ne demek?
4: Mucizeler Kursu’nun dikte edilme sebebi nedir?
5: Mucizeler Kursu’nun dünyaya gelişi hakkında fikirler üreten ve sorular soran kimdir ya da nedir?
Tüm bu soruları aydınlatma ve Mucizeler Kursu’nun metafiziği temelinde yanıtlamak için uzun bir yazıya ihtiyacımız var. Biraz oradan biraz buradan kesip alarak tatmin edici bir şekilde cevaplamak mümkün değil. Kesin bir şekilde itiraf edebilirim ki, Mucizeler Kursu dünya, Tanrı, ego (nefs), özbenlik, varlık, hakikat, gerçeklik, doğru ve yanlış, gerçek ve illüzyon, hayatın anlamı gibi saydığım ve saymadığım tüm sorularıma yönelik cevap verdi. Fakat bu cevabı almak belli bir sürelik zihinsel arınmayı gerektirdi. Ve istikrar. Ve inanç. Ve dürüstlük. Ve güven. Ve tevazu. Ve dayanıklılık. Ve öğrenme isteği.
Mucizeler Kursu’nu ilk ele aldığımda yolum çok uzun olacak gibi geldi. Başlangıçta kitap fazla kalın, içeriği zor anlaşılır gibi gelmişti zihnime. İimdeki dirençler tsunami niteşiğindeydi. Bugün, 15 yıl sonra geri baktığımda ne kadar kısa bir sürede ne kadar çok yol kat ettiğimi, ne kadar büyük bir zaman birimi atladığımı ve değişimin devasallığını görüyorum.
Yukarıdaki soruları yanıtsız bırakmak istemem. Mucizeler Kursu basit bir temele ve sade bir metafiziğe sahip ancak öğrenimi kolay değil çünkü zihinsel engeller büyük. Kendini aşmak cümlesi lafta kolaydır fakat icraatta zor. Ego kendisiyle uğraşılmasına bayılır. Bir yandan sahte benlik olarak tanımladığımız egonun sistemini deşifre etmemiz gerekir diğer yandan egonun spritüelleşmesinde dikkatli olmalıyız. Egonun spritüelleşmesi çoğu ruhani yolcunun yaşamlar boyu içine düştüğü başarılı bir tuzaktır. Bu ego tuzağından sıyrılmanın temel koşulu hiçbir şey bilmediğimizi kabul etmektir. Lafta değil, gerçekten. Bu tür bir içsel duruş gerçek bir tevazuya yönlendirir kişiyi. Tevazünün olduğu zihinde öğrenim kolaylaşır çünkü bilmediğini kabul eden bir zihin bildiğini iddia etmez ve hiçbir şeye körü körüne inanmaz. Sürekli sorgulama modunda olan bir zihin böylece inançlı bir teslimiyet içinde yol almaya başlar. Yol yalnız gidilmez. Ruhani âlemin desteği şarttır. Bu İsa olur, Kutsal Ruh olur, Buda olur. Çağırdığımız aydınlık yolumuza ışık tutar.
Yukarıdaki soruların yanıtlarını ve daha fazlasını kaleme almak için kolları sıvadım, kalemimi biledim, mürekkebimi doldurdum. Yakın bir zamanda bu teferruatlı çalışmayı sizlere sunmak isterim.