Ezoterik çevrelerin bazı parlak ve ünlü oyuncularına denk geldiğimde ve söylediklerini duyduğumda, birçok insanın neden onların peşine takıldıklarına şaşmıyorum. Can yakan gerçekler yerine egonun gönlünü okşayan yalanlar insanlık tarihinde hep daha cezbedici olmuştur. Demek ki, kiminin yanılgılar içinden doya doya geçmesi gerekir. Derin bir doyumsuzluk yüzünden doygunluğa ulaşma çabası gerçekten her insanı öyle veya böyle meşgul eder. Ancak nihai hedef hep aynı ve tek olduğundan esasen elzem bir sorun yoktur; sadece hedefe götüren yol epey uzamıştır. Bu da, yanılgıyı seçen kişinin meselesidir. Fakat arasıra çamura çomak sokma misali yalan yataklarının konulara değinmeden geçemiyorum. Ne de olsa yazmak benim bu dünyadaki işleyişimin bir parçası. Görevim demiyorum, işlevim demiyorum, sadece işleyiş biçimim diyorum. Bunu ayırt etmek önemli. Bazı kişiler kendilerine (tanrısal) bir görev ekleyerek diğerlerinden özel olduklarına inanırlar ve bunu neredeyse davul zurna ile ezoterik pazarın meydanlarında kişisel bir “kült” olarak, yeni bir yöntem uydurarak satarlar. Oysa hakikat satılık değildir. Hakikat lutüf ile alınan bir armağandır ve armağan olarak verilmelidir. Mucizeler Kursu’nun ilavesi olan “Psikoterapi – Amaç, süreç ve uygulama” adlı kitapta “ödeme meselesi”ni işleyen bir bölüm vardır. Oradaki ilk cümlü şudur:
Hiçkimse terapi için ödeyemez çünkü şifa TANRI’DANDIR ve O hiçbir şey talep etmez.
Bölümün az ilerisinde şu cümleleri okuruz:
„Sadece şifasız bir şifacı para karşılığı iyileştirmeye çalışır; ve ona (paraya/ödemeye) verdiği önem ölçüsünde başarız olur. Aynı şekilde kendisi de bu prosedür içinde şifa bulamaz.“
[…]Bu dünyanın terapistleri dünyanın kurtuluşu için gerçekten faydasızdır. Onlar almak istedikleri için veremezler. Hastalar sadece illüzyonların takası için öderler. Bu durum gerçekten ödenek gerektirir ve fiyatı yüksektir. “Satın alınmış” bir ilişki, sayesinde tüm şifanın gerçekleştiği tek armağını veremez. KUTSAL RUH’UN tek rüyasının, affedişin fiyatı olamaz.