Yanlışlarla nasıl başa çıkılır? Doğruyu kendi zihnimizde koruyarak.
“Dışarıda”, hakikate, Tanrı’ya, Öz’ümüze, gerçek ve sahte yaşama dair sayısız fikir kazanları var. En fazla rağbet görenler, alkışlananlar çoğu zaman egonun hizmetindedir. Ego, insanların kibrini, bir yere ait olma arzusunu, sürüleşme güdüsünü, üstün olma hevesini, “ayrıcalıklı”, “özel”, “seçilmiş” olma isteğini ve bilir ve uzman biriymiş gibi toplumda kendini yüceltme dürtüsünü spritüel konularda da kurnazca kullanır ve insanları saçma sapan illüzyoner “kurtuluş”, “aydınlanış” ve “uyanış” rüyalarında tutsak tutar. Özellikle Türkiye mıntıkasında birçok insanın abuk subuk şifacılara, bilmem ne metotlarına ve kıytırık “spritüel liderlere” büyük paralar yatırarak kendini önemli bir spritüel akıma dahil görmesi, Türkiye’deki eleştirel ve dikkatli zihinlerin azınlıkta olduğunu segilemekte.
Daha henüz pişmeden öğretmenlik taslayanlar sosyal medyada sürekli göz önündeyken, onların peşine düşenler de medyatik ve ünlü olmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu durumu iyi izlemek ve kendimiz için sık elememiz gerektiğini özellikle vurgulamak isterim. Çoğu Mucizeler Kursu veya mucize kursu adı altındaki seminerler, kurslar ve dersler İsa’nın Helen’e dikte ettiği ve kitap olarak herkes için küçük bir ücrete karşı ulaşılır olan Mucizeler Kursu’nun özgün ve has yolunda yürütmüyor öğrenciyi. Mucizeler Kursu tam ve kendi içinde kapalı ve yeterlidir zihinsel dönüşüm uygulaması için. Bunu, dünya çapında yüzbinlerce öğrenci kanıtlamakta. Ben dahil. Kursa ilaveten bilmem ne metodu uygulamak gerekmez. Öyle olsaydı, İsa bunu yazdırırdı Mucizeler Kursu’nun içeriğine. Fakat kursun hiçbir yerinde “doğru nefes alınca zihniniz dönüşür, hastalıklardan kurtulursunuz” diye yazmıyor. Bunu iddia edenlerin aklının sağduyusundan şüphe ederim. Fakat insanoğlu o denli kör ki, doğruyu yanlışı ayrıt edemiyor ve egonun yeryüzünde ördüğü spritüel tuzaklarına tıpkı bir sineğin örümcek ağına takılması gibi yapışıp kalıyor. Bu ağdan kurtulana aşk olsun.
Doğru nefes almak-vermek yeryüzündeki bir çok öğretide konu edilmekte, ancak onu “ilahlaştırmak”, “Tanrı’nın nefesi” gibi sözlerle süslemeye gerek yok ve hatta yanlış. Tanrı beden değil ki, nefes alıp versin. Ruh nefes alıp vermez; Ruh sadece vardır. Eylemsiz, doğumsuz ve ölümsüz. Nefes alışverişimizi izlememizi Buda’da önermekte fakat onu istemli olarak dengelememizi önermiyor. Sadece izlemek ve dikkatimizi nefese odaklamızı öğretiyor. Nefes, kendiliğinden doğası gereği düzelir diyor.
Bazen gelen mesajlardaki içerik karşısında ağzım açık kalıyor. Spritüel liderlerin geveledikleri saçma lafların ne denli zararlı olduğunu görünce kanım donuyor. Onlardan biri, şizofren teşhisi konan kişinin hep çabaladığını, bu nefesin adının çaba nefesi olduğunu, dolayısıyla aşırı çabadan ve kendini ıspatlama isteği yüzünden kafayı yediğini iddia etmiş. Bu satırları okurken, psikoterapi eğitimi almış ben, ilk önce derin bir nefes aldım. Gülmeyin, ben de derin ve doğru nefes almasını nefes derslerine gitmeden biliyorum. Doğamızda var doğru nefes alışverişimiz. Neyse, mesajı okurken, vay haline, bu hastalıkla bu nefes koçunun ağına düşene, diye düşünmekten kendimi alamadım. Bu nasıl kör ve arsız bir cüret ki, böyle saçma sapan bir bilgiyi binlerce nefes heveslisine satabilmiş. Fakat üfürükçülerin, sahte şıhların ve pirlerin, tacizci hacı hocaların prim yaptığı Türkiye toplumunda koçların da bir nevi “new age üfürükçülüğü” yaparak piyasa yapmasına şaşmıyorum. Bu durum Türkiye toplumunun önderi olan ABD toplumunda da aynı. ABD’de, doğruların yanında zihin zehirleyen fikirleri Tanrı bilgisi diye satan spritüel liderlerle kaynıyor. Uyanık bir insan, farkındalığını açmaya çalışan bir insan, dünyaya ve sunduğu ruhani metotlara had safhada şüpheli bakmalı ve önüne serilen göz kamaştırıcı ve merak uyandıran öğretilere karşı büyük bir dikkatle yanaşmalı. Doğrusu bu. Fakat durum tam tersi. Önlerine çıkan yeni yeni akımlara, metotlara balıklama atlayanlar çoğunlukta ve yanlışların elçileri olarak öğrendikleri gibi yanlışları satıyorlar. Mucizeler Kursu’nda bu tür “şifacıları” İsa “iyileşmemiş şifacılar” olarak tanımlıyor. Mucizeler Kursu’nda İsa şöyle diyor:
Egonun bağışlama planı Tanrı’nınkinden çok daha sık uygulanır (dünyada, ç.n.). Bunun nedeni, iyileşmemiş şifacılar tarafından yapılması ve bu nedenle egodan kaynaklanmasıdır. Şimdi iyileşmemiş şifacıya daha dikkatli bakalım. Tanım gereği o, almadığı bir şeyi vermeye çalışır. Örneğin, iyileştirilmemiş bir şifacı bir ilahiyatçıysa, şu öncülle başlayabilir: “Ben sefil bir günahkarım, sen de öylesin.” Eğer o bir psikoterapistse, saldırının kendisi için olduğu kadar hasta için de inandırıcı olduğunu, ancak aynı derecede her ikisi için önemli olmadığı inancıyla başlar.
Bu ne demek? Basitçe, bu psikoterapist saldırıyı hem kendisi hem hastası için gerçek yapıyor ve onu görmemezlikten geliyor. Fakat bu, yanlışa bakmanın tam tersidir. Bu nedenle bu tür şifacı yanlışı örtbas ederek körlüğü daha da ağırlaştırır ve ne kendisi ne de kaşısındaki asla şifayı bulamazlar. Bu anlamda, doğru nefes alıpvermekle “hastalık” iyileştirilmez. Şifa, yanlışa bakmakla başlar. Bu ama yanlışın gerçekliğini reddetmeyi beraberinde getirir. Biri “sen hastasın ama ben seni iyileştirebilirim” dediğinde ego kazanmış olur. Böyle bir şey yok. Kimse kimseyi iyileştiremez. Sadece iyileşmeyi kendinde gösterek karşısındakinin iyileşme arzusunu tetikleyebilir. İyileşmemiş biri karşısındakini kandırır tıpkı kendini kandırdığı gibi. Mesele bu kadar basit ama egosal zihinler tarafından kabul edilemez çünkü ego için hastalık gerçek olduğu gibi şifacının şifa gücü de “özeldir”. Temel yanılgı, bu görüşten kaynaklanıyor. Türkçe’de bir deyim vardır: Mürşit uçmaz mürid uçurur.
Bu deyimin anlamı basittir: Bir insana tutkuyla bağlananlar ve inananlar, onu olduğundan çok üstün özellikte görürler. Onda olmayan çok üstün nitelikler bulunduğuna herkesi inandırmak isterler. Bir nevi onun elçileri olurlar. Kendisi de ona karşı olanların onu başarısından, güzelliğinden ve zenginliğinden ötürü kıskandığını iddia eder. Burası artık lafın dibi. Bir camide üfürükçü hocalar neyse bu spritüel lider diye kendini pazarlayan koç da aynısı. Sadece aktif oldukları “camia” farklı. Aralarında başka fark yok.
Benim bu konuya el atmamın sebebi, yanlışa karşı savaşmak değil, doğruyu kendi zihnimde muhafaza etmektir. Yazılarıma yansıyan bu düzeltmedir. Özellikle, gelen mesaj ve soruları yanıtlamaktır. Önerim: üşenmeyin, kursu okuyun ve uygulayın habire bir yerlerde kestirmeler aramaktansa. O zaman doğru ve yanlış kendiliğinden zihninizde belirecek ve yanlışın değil doğrunun elçileri olacaksınız. Tabii, olmak isterseniz.