Genel

Uyandım mı, uyanık mıyım, yoksa neyim?

Bir arkadaş geçenlerde sordu: “Eğer gerçekte zaten uyanıksam ve aydınlanma sadece zaten var olanın bir kabulüyse ve değişim yoksa neden bir ‘uyanma süreci’ var?”

Cevap: “Gerçekte ‘uyanma süreci’ diye bir şey yok. Ama burada, dünyada, bu rüyada veya halüsinasyonda böyle bir süreç varmış gibi görünür. Dünyevi bakış açısından ruhsal bir uyanış sürecinin olduğu doğrudur ancak hakikat babında gerçek değildir. Tanrı öğretmenleri bu süreci hızlandırmaya yardımcı olmak için buradalar.

Bu cevabın kendi içinde paradoks, yani çelişkili görünmesinin sebebi zamandır. Deneyim yoluyla zamanın gerçek olmadığını, onun rüyada bir uydurma konsepti olduğunu anlayınca bu çelişki ortadan kaybolur. O zaman uyanıklığı bildiğimiz gibi uyumanın ve rüya görmenin ne olduğunu anlarız. Ne de olsa insan olarak zihnimizde egoyu barındırdığımız gibi kaynağımızın tanrısallığını da barındırıyoruz ve onu inkâr edebilir ama asla yok edemeyiz. Bu nedenle kurtuluş mümkün oluyor zaten.

Cevapların paradoksları, ancak ego temelli yasaların ötesine geçilmesi gerektiğinde ortaya çıkarlar ve ego yasalarını tepetakla ederek ne denli kırılgan ve zayıf olduklarını kanıtlarlar. Böyle bir yasa aşmaya bizler mucize diyoruz. Mucizeler bu nedenle hakikat babında anlamsız oldukları gibi dünya boyutunda şartlardır zihnin ego yasalarını aşması için. Ölüler dirilmez der ego, mucize ölüyü diriltir. Suyun üzerinde yürünmez der ego, mucize su üstünde yürütür. Bu örnekler İncil’deki mucizeler. Bizim ille ölü diriltip su üstünde yürümemiz gerekmez bir mucizeye mucize demek için. Mucizelerin zorluk derecesi yoktur dolayısıyla her an her şey mümkündür kurtuluş planına hizmette.

Dürüst olalım; dünyada olduğumuz sürece illüzyonun içindeyiz demektir. Tanrı’nın bu dünyadan haberi yok diye öğretir İsa kursta. O halde, herhangi bir şekilde Tanrı’nın kendisiyle konuşmak, görüşmek, onunla karşılaşmak mümkün değil. Bu dünya ile Tanrı arasında köprü yok. Fakat bizler saf Ruh olarak Tanrı gibi olduğumuzdan kendi tanrısallığımıza uyandığımızda Tanrı’yı da bilmiş oluruz. Mesele bu kadar basittir. Hallac-ı Mansur tarihin yazdığı canlı bir örnektir. En-el Hak diye bağırarak sokaklara düştüğünde Mansur, zamanın dincileri elbette onun gibi bir “günahkarı” linç etmeliler çünkü o dincilerin inançlarında sadece günahkar bir insan ve dünyayı gözetleyen ve gerektiğinde cezalandıran bir yaratan var. Bu inanç şekli egodan değil de kimden olabilir?

Spritüel yolda ilerlemiş bir insan, ruhsal uyanma sürecinde ilerlemiş demektir. Ben 20 yıl önceki kişi değilim. Bunu herkes söyler fakat benim bahsettiğim değişim yaşlanmak, olgunlaşmak falan değil. Bu değişim temel bir varlık anlayışıyla ilgili. O zaman ben insanım, kadınım, şuyum buyum derken bugün ben Tanrı Oğluyum diyorum. Bu da ruhsal uyanış sürecinde ilerlememiş bir insan için son derece saçma bir tanımlama olur ve deli olduğumu düşünür. O yüzden henüz ilerlememiş kişilere karşı susmak en iyisi. Bu, İsa’nın “domuzların önüne incilerinizi atmayın” ifadesidir.